sen akşamla gelince
yüzyıllık ağrıları atıyorum omzumdan
tafrasını tarihin, günün ağırlığını
yüzünün ince, narin yağmurları alıyor,
veremli yanlarımı, ince
derin sızılarımı
öylece kurtuluyor ruhum kabuklarından
senin gülümseyişin
şairin kaçmak için tutulduğu tek zindan
sen gülümseyince, sular
beni müşfik annelerin eline bırakıyor
bilmediğim uzaklara çekiyor gençliğimi
yine bilemediğim
her yanımda tenimi takdis eden kuğular…
gözlerinde bir şarkı,
benim şarkım diyorum, benim sürgün kaderim
kimi zaman dokunaklı, kimi zaman uçarı
sonra gülümsüyorsun, aşkım,
sihirli bir el değiyor, yani elin değiyor
sırlı bir testi oluyor canımın kırıkları
gülmesen
yüzünde çiçeklenmese babil'in bahçeleri
gün tanımayacak benim esmer yalnızlığımı
doğuya çalan yüzümü gece kavramayacak
sana gelmeden önce
böylesine bilmezdim özlemeyi…
bende kalan sesinden bohçalar dikiyorum
bohçalar
yani serin saraylar ve incir bahçeleri
sesinden tanıyorum kendimi
bana hayat, bana ayna, bana ırmak oluyor,
sesinin resimleri…
diyorum,
periler, doğunun bilge rahibeleri,
senden öğrenecekler acının dağlarına
aşkla yaslanarak gülümsemeyi
ve ben hiçbir zamanda bu kadar istemedim
tanrının ellerinden
tebessümünü anlatan bir sözcük dilenmeyi…
her akşam çekiliyor,
iyice çekiliyor, yalın ayaklarıyla
herkesin evine dönmesi gibi, aramızdan
sular da çekiliyor
iyi akşamlar, virgül
yalnızlığımın kalbine bıçaklar gül dalından
yalnız yalın halinle bahçelerime dökül…
MEHMET AYCI
9 Şubat 2008 Cumartesi
MEHMET AYCI' DAN BİR ŞİİR
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)





Hiç yorum yok:
Yorum Gönder